Darwin’in dünyayı sarsan yolculuğu
Charles Darwin, evrim teorisiyle sadece kendi alanında değil, ideolojiden pozitif bilimlere, dinden gündelik hayata kadar pek çok konuda önemli tartışmalar yaratan bir bilim insanıydı. Bu nedenle bazılarına göre şeytan, bazılarına göre ender bulunan bir beyin olarak kabul edilir.
Peki mütevazı bir doğa bilimci olan Darwin, dünyayı nasıl bu kadar sarsmayı başardı?
12 Şubat 1809’da Birleşik Krallık’ta doğan Darwin, varlıklı bir aileden geliyordu. Birçok yaşıtına göre eğitim açısından şanslı. Yatılı okuldan mezun olduktan sonra bir süre babasının yanında tıp asistanı olarak çalışır. Doktorluk dededen miras kalan bir meslek olduğu için liseden sonra Edinburgh Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne gönderildi. Ancak Darwin’in tıbba pek ilgisi yoktu. Öyle ki derslere bile doğru dürüst girmiyor. Bu sıralarda doğa tarihi ve jeoloji ile ilgilenmeye başladı.
Babası bunu anlayınca Darwin’i Tıp Fakültesi’nden alıp Cambridge Üniversitesi’ne bağlı bir din okuluna verdi. Oğlunun din adamı olmasını istiyor. Ancak Darwin bir kez olsun doğaya takıntılıydı. Lamarck’ın evrim teorisine olan merakı onu pek çok şeyi araştırmaya iter. Böcekler bunlardan biridir. Bu, onu botanik profesörü John Stevens Henslow ile tanıştıran şeydir. Bir öğretmen ve bir arkadaş olarak Darwin, Henslow’dan çok etkilenmiş ve onun derslerini almaya başlamıştır. Bu arkadaşlık hayatını tamamen değiştirecektir.
İNTİHAR ETMEKTEN KORKAN BİR KAPTAN
1805 yılındaki Trafalgar Muharebesi ile Birleşik Krallık denizlerde büyük bir hakimiyet kurar. Güney ve Orta Amerika devletleri, bağımsızlıklarını ilan ettikleri yıllarda onları birer birer tanırlar ve deniz ticaretini daha çok yere ve sadakatle yapabilmek için haritalandırmaya ihtiyaç duyarlar. Özel görevleri olan birçok gemiyi sefere çıkarır.
Bu gemilerden biri de Beagle. Beagle ilk seferini yaptıktan sonra (1826-1830) ülkesine döner ve ikinci seferinin hazırlıklarına başlar. Geminin yeni kaptanı FitzRoy, seferlerin ne kadar uzun ve bunaltıcı olduğunu bilerek bir çare bulmaya çalışır.
O yıllarda astronom, doğa bilimci, fizikçi, meteorolog ve hatta ressam gibi kişiler denize açılan gemilerde resmi görevlerde bulunuyorlardı. Beagle’da aynı zamanda cerrah olan McCormick adında bir doğa bilimci var. Ancak Kaptan FitzRoy, gemi içindeki hiyerarşiyi sürdürmek için diğer kaptanlar gibi mürettebattan farklı bir yerde vakit geçirmesi gerektiğini biliyor. Beagle’ın ilk yolculuğunun üçüncü yılında zihinsel bir çöküntü nedeniyle intihar eden kaptanın öyküsünü duyunca, yanına genç bir doğa bilimci aramaya karar verir. Söylediğimiz gibi, aslında gemide bu görevi yerine getirecek biri var, FitzRoy daha çok bir yoldaş arıyor.
FitzRoy, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından onaylanan teklifinin ardından birkaç yere haber gönderir. Ancak, gerçekten istediğini bulamıyor. Bu önerilerden biri botanik profesörü John Stevens Henslow’a gidiyor. Henslow teklifi reddeder, ancak onlara birini teklif edebileceğini söyler. O kişi Darwin’dir.
Darwin, kısa bir süreliğine Paris’e yaptığı ziyaret dışında, İngiltere dışına hiç çıkmamış genç bir adamdır. (Zaten Beagle keşif gezisinden sonra bir daha olmayacak.) Henslow mektubunda şöyle yazmıştı: “Bunu senin ‘yetişkin’ bir doğa bilimci olduğunu düşündüğüm için değil, derleme ve not alma konusunda yeterince gelişmiş olduğunu düşündüğüm için yaptım. doğa tarihi alanında önemli olabilecek her şeyi not edin.”
Darwin, hocasından aldığı destekle görevi kabul etti.
BİNLERCE ZORLUK ALTINDA YAPILAN ARAŞTIRMALAR
Konaklama ve yemek dışındaki tüm giderleri kendisine ait olan Darwin, böylece 1831’de Beagle’ın ikinci seferine katılmış oldu. Beagle görece küçük bir gemi olmasına rağmen gemide yaklaşık 70 kişi bulunuyor. Ancak Darwin çoğunlukla Kaptan FitzRoy ile vakit geçiriyor. Bu durum tahmin edilebileceği gibi Darwin’e birçok bahiste kolaylık sağlamaktadır.
Darwin, yolculuk sırasında hem denizden aldığı örneklerde hem de karada yaptığı araştırmalarda çok şanslıydı. Her zaman mürettebattan ona yardım eden biri vardır. Onu kıyıya götürüp getiren tekneler, kendisine tahsis edilen atlar, gittiği yerlerde işini kolaylaştırmak için tavsiye mektupları ve dahası… Üstelik Darwin deniz yolculuklarına ayak uyduramaz. Her zaman midesi bulanır, bazen bir aya varan hastalık dönemleri geçirir. Bu gibi durumlarda bile gemi onu bekler ve bazıları onu almak için rotasını değiştirir. Dönemin şartları düşünüldüğünde bu ayrıcalığın en değerli sebebinin Darwin’in Kaptan FitzRoy ile olan dostluğu olduğu düşünülmektedir.
Darwin, yolculuklarda zayıf olmasına rağmen, karada yaptığı keşiflerde son derece dirençliydi. At sırtında, bazen yaya olarak çok uzun mesafeler kat eder. Her zaman numune toplar ve raporlar. Bazen karşılaştığı eşsiz görüntülerin içine dalar ve yazarı şöyledir: “Volkanik kayaların üzerinden kıyıya yürüdüm, bilinmeyen kuşların şarkılarını dinledim, etrafta uçuşan böcekleri seyrettim, benim için gittikçe daha yeni çiçekler. Olağanüstü bir gün geçirdim, kör bir insanın görmeye başlaması gibiydi.”
Ancak araştırmaları ve romantik gözlemlerinin yanı sıra, genç Darwin dünyaya 19. yüzyıl İngiliz emperyalizminin gözlüklerinden bakıyor. Gittiği bazı ülkelerin halklarını aşağılayıcı sözler söylüyor. Doğal olarak, bu her zaman böyle değildir. Zaman zaman ise tam tersine İngilizleri eleştiriyor ve övüyor.
GÜNLÜK BİN 741 SEYAHAT
Yaşlılığında yazdığı biyografisinde, “Beagle’ın yolculuğu hayatımın en önemli olayı ve tüm kariyerimi tanımladı” Darwin, seyahatleri sırasında tuttuğu günlükte 20×25’lik kağıtlara mürekkeple yazar. Karada yaptığı yolculuklarda yanında hep bir defter bulundurur. (Bu defterlerden 24 tanesi günümüze ulaşmıştır.)
Günlüğün ilk aylarında -yolculuğun heyecanından olacak- değerli olsun ya da olmasın her güne dair bir şeyler vardır. Daha sonra bu alışkanlığından vazgeçer ve sadece değerli gördüğü şeyleri yazmaya başlar.
Sanılanın aksine günlüğü, anlaşılmaz teknik terimlerden oluşan çılgın bir bilim adamının fikirlerini yansıtmıyor. Darwin her şeyden önce bir gezgindir. Günlüklerinde çoğunlukla seyahat ederken yaşadıklarından bahseder. Karşılaştığı zorlukları ve bunlarla nasıl mücadele ettiğini anlatıyor. En değerli yanlarından biri de tanıştığı insanların hayatlarına dair yazdığı fıkralardır. Durum böyle olunca günlüklerin dili de oldukça anlaşılır.
1831 yılında başlayan yolculuk 1836 yılında sona erer. Toplamda 1.741 gün sürer. Bunun üçte ikisini (1.145 gün) gemide, üçte birini (586 gün) karada geçirir.
EVRİM TEORİSİNİN İLK TEMELLERİ
Darwin yaşamı boyunca tüm eserlerini yayınladı. Bunun iki istisnası vardır. Biri biyografisi, diğeri ise bu günlükler.
Günlük ilk olarak 1933’te Darwin’in torunu Nora Barlow tarafından yayınlandı. Başka bir oğlundan olan torunu Richard Darwin Keynes, günlüğün ikinci baskısını 1988’de yayımladı. İlk baskıya göre biraz daha detaylı bir baskıya sahip. Çünkü Keynes, büyükbabasının karada taşıdığı defterlerin bazı kısımlarını günlüğü zenginleştirmek için kullanmıştır. Her iki baskı da, Darwin’in üzerini çizdiği cümleleri üstü çizili bir biçimde bırakarak korudu. Bu da bize Darwin’in günlük üzerinde çalıştığını gösteriyor.
Beagle seferi ve bu günlükler, şu anda bildiğimiz şekliyle evrim teorisinin ilk adımlarına öncülük ediyor. Bu dünyayı sarsan teorinin ortaya çıkışının bir kaptanın intihar korkusu olduğunu düşünmek garip değil mi – yalnızlık mı demeliyim?
Doğru, Yüzbaşı FitzRoy, Darwin’in keşif gezisinden sonra evrim teorisini ortaya atarak -dolaylı olarak- Tanrı’ya ve kutsal kitaba karşı bazı söylemlerde bulunduğunu öğrendiğinde çok kızmıştı. Kişisel olarak kaleme aldığı keşif günlüğü Narrative II’de Darwin’in çalışmalarını ve kişiliğini övmesine rağmen, yine de sinirleniyor. Darwin, Kaptan FitzRoy’u her zaman sevgi ve şükranla anar.
Darwin’in beş yıl süren bu büyük yolculuğunda neler yaşadığını merak edenler ‘His Majestelerinin Gemisi Beagle Günlüğü 1831-1836’ adlı kitabı mutlaka okumalı. YKY etiketiyle raflarda yerini alan kitap, Ömer Bozkurt tarafından çevrildi. Tercih edilen baskı Keynes’e aittir.